(20 günlük bebeğimi büyütmemde cok faydalı olacak..)
güzel paylaşımınız için teşekkür ederim hocam...
On 21 Ocak, 18:39, imran sığırcı <imransigir...@gmail.com> wrote:
> guzel paylasım hocam saygılar...
>
> 21 Ocak 2012 15:22 tarihinde Nrsl Nrsl <nursel...@gmail.com> yazdı:
>
>
>
> > Çok anlamlı ...
>
> > Paylaşımınız için teşekkürler.
>
> > 21 Ocak 2012 13:37 tarihinde Öğretmen Muammer <muammer.ko...@gmail.com>yazdı:
>
> > Hocam çok güzel bir yazı. Gerçekten insanı duygulandırıyor.
> >> teşekkürler.
>
> >> On 21 Ocak, 01:50, Muharrem Şahin <muharre...@gmail.com> wrote:
> >> > ---------- Yönlendirilmiş ileti ----------
> >> > Kimden: Huseyin Sahin <endemhuse...@hotmail.com>
> >> > Tarih: 20 Ocak 2012 21:24
> >> > Konu: [ictima] ................. Bir İnsanın Anavatanı Çocukluğudur,
> >> diyor,
> >> > Doğan CÜCELOĞLU !!!
> >> > Kime: hiltonhuse...@yahoo.com
>
> >> > **
>
> >> > *Sevgilerle...sağlıklı günlerinize........hş *
> >> > *
> >> > ------------------------------
> >> > *
> >> > *Alıntıdır......................*
>
> >> > *Bir İnsanın Anavatanı Çocukluğudur
> >> > Doğan CÜCELOĞLU
>
> >> > Bir gün seminere başlamadan önce kısa boylu güler yüzlü birisi geldi,
> >> Hocam
> >> > elinizi öpmek istiyorum, dedi. Ben el öptürmekten pek hoşlanmadığım
> >> için,
> >> > yanaktan öpüşelim, dedim, öpüştük. Aramızda şöyle bir konuşma yer aldı:
>
> >> > - Hayrola, neden elimi öpmek istedin?
>
> >> > - Hocam, üç yıl önce sizin bir seminerinizi katıldım. Hayatım değişti. O
> >> > seminerden sonra daha mutlu bir ailem var ve size teşekkür etmek
> >> istiyorum;
> >> > onun için elinizi öpmek istedim.
>
> >> > - Ne oldu, nasıl oldu?
>
> >> > - Üç yıl önce şirketimizin organize ettiği iki günlük bir seminerde
> >> bizimle
> >> > beraberdiniz. O seminerin bitişine doğru dediniz ki, "Bir insanın
> >> anavatanı
> >> > çocukluğudur. Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması
> >> > çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının
> >> > çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır."
>
> >> > Bir süre sustu, bir şey hatırlamak ister gibi düşündü, sonra konuşmaya
> >> > devam etti:
>
> >> > - Hatta daha da ilerisi için söylediniz; dediniz ki, "Bir ulusun en
> >> önemli
> >> > görevi çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar
> >> > yaratmaktır." Ben bir baba olarak sizi duyduğum zaman kendi kendime
> >> > düşündüm: Ben bir baba olarak çocuğumun çocukluğunu doya doya yaşamasına
> >> > fırsatlar yaratıyor muyum? Böyle bir sorunun o zamana kadar hiç aklıma
> >> > gelmediğini fark ettim. Ben ne yapıyorum, diye düşündüm. Benim yaptığım
> >> > sanırım birçok babanın yaptığının aynısıydı. Dokuz yaşındaki oğlum ben
> >> > işten eve gelince beni görmemeye, benden kaçmaya çalışıyordu. Neden
> >> kaçmaya
> >> > çalışıyordu, biliyor musunuz, Hocam?
>
> >> > - Hayır, neden?
>
> >> > - Çünkü onu görünce hemen şu soruyu soruyordum. "Oğlum bugün ödevini
> >> yaptın
> >> > mı?" Tuhaf tuhaf bakıyor, gözünü kaçırıyor, daha da sıkıştırınca, hayır
> >> > anlamına gelen, "cık" sesini çıkarıyordu. Kızıyordum, söyleniyordum,
> >> "Niye
> >> > yapmıyorsun ödevini!" diyordum. Aramızda sürekli tartışmalar,
> >> sürtüşmeler
> >> > oluşuyordu. Tabii bunun sonucunda bütün aile huzursuz oluyordu.
>
> >> > Burada biraz sustu, soluklandı. Sanki hatırlamak istemediği anılar
> >> vardı;
> >> > onların üstesinden gelmeye çalışıyordu. Sonra konuşmaya devam etti:
>
> >> > - Ben sizin seminerinizden çıktıktan sonra düşünmeye başladım. "Ben ne
> >> > biçim babayım," diye kendime sordum. Seminer için geldiğim İstanbul'dan
> >> > çalışma yerim olan Kayseri'ye gidinceye kadar düşündüm; otobüste bütün
> >> gece
> >> > düşündüm ve sonra kendi kendime dedim ki, eşimle konuşayım, biz birlikte
> >> > bir karar alalım. Diyelim ki bu çocuk isterse beş yıl sınıfta kalsın,
> >> ama
> >> > doya doya çocukluğunu yaşasın.
>
> >> > - Radikal bir karar!
>
> >> > - Evet, uçta bir karar, ama bu karar içime çok iyi geldi, Hocam.
> >> > Gerginliğim, üzüntüm gitti, içim rahat etti. Ben eve gelince eşime dedim
> >> > ki, hadi gel otur, konuşalım. Yemekten sonra oturduk konuştuk, çocuklar
> >> > yattı biz konuşmaya devam ettik. Seminerde anlatılanları aktardım, böyle
> >> > böyle böyle diye izah ettim ona ve en nihayet dedim ki, ya benim
> >> gönlümden
> >> > ne geçiyor sana söyleyeyim. Bizim oğlumuz var ya bizim oğlumuz, o
> >> isterse
> >> > beş yıl sınıfta kalsın, ama çocukluğunu yaşasın! Şimdiye kadar onun
> >> > çocukluğunu yaşamasıyla ile ilgili pek bir çaba göstermedik, bir bilinç
> >> > göstermedik, oluruna bıraktık. Gel şimdi değiştirelim bunu.
>
> >> > - Eşiniz ne dedi?
>
> >> > - Hocam biliyor musun ne oldu?
>
> >> > - Ne oldu?
>
> >> > - Karım hayretle bana baktı ve dedi ki, "Bu ne biçim seminer be! Kim bu
> >> > adam? Öyle şey mi olur; yok bizim ki çocukluğunu yaşayacakmış! Bizim
> >> çocuk
> >> > çocukluğunu yaşarken öbürküler sınıflarını geçecek ilerleyecek! Öyle şey
> >> > olmaz."
>
> >> > - Anlıyorum; anne olarak çocuğunun geride kalmasını istemiyor,
> >> kaygılanıyor!
>
> >> > - Fakat hocam ben pes etmedim, bırakmadım, mücadeleye devam ettim. Her
> >> gün,
> >> > her akşam gece yarılarına kadar karımla konuştum. Üç gecenin sonunda
> >> bana,
> >> > peki ne halin varsa gör, dedi.
>
> >> > - Pes etti, yani. Peki, sen ne yaptın?
>
> >> > - İşte onu dediği günün sabahı eşofmanımı, ayakkabımı şöyle kapının
> >> yanına
> >> > bıraktım işe gittim; işten dönünce oğlumun gözüne baktım ve dedim ki,
> >> oğlum
> >> > bugün doya doya oynadın mı? Bana hayretle baktı ve "Hayır!" anlamına
> >> gelen
> >> > "cıkk" dedi. O zaman, hadi gel beraber aşağıya ineceğiz, oynayacağız,
> >> > dedim. Eşofmanımı giydim, ayakkabımı giydim, onunla beraber sokağa
> >> çıktık.
> >> > Pencereden arkadaşları bakıyorlarmış, onlar da sokağa çıktılar; birlikte
> >> > sokakta oyun oynadık. Akşam saat altıdan sekiz buçuğa kadar sokaktaydık.
> >> > Eve gelince toz toprak içindeyiz, beraber banyoya girdik, duş yaptık.
> >> > Havluyla kuruladım, çok mutluyduk ve o günden sonra işten dönünce her
> >> gün
> >> > onunla oynamaya başladım. Her gün, her gün, her gün oynadım. Yedi gün
> >> sekiz
> >> > gün sonraydı galiba, bir gün banyodan çıkarken onu kuruluyorum havluyla,
> >> > kolumu tuttu, bana döndü ve dedi ki, baba ya, ben seni çok seviyorum.
> >> Hocam
> >> > nefesim durdu, gözüm yaşardı, konuşamadım. Çünkü farkına vardım ki,
> >> şimdiye
> >> > kadar sevdiğini hiç söylememişti. Düşündüm, şimdiye kadar hiç
> >> > söylemediğinin farkında değildim; belki ömür boyu söylemeyecekti. "Ne
> >> büyük
> >> > tehlike!" diye düşündüm. Ömür boyu onun bana bu cümleyi söylemediğinin
> >> > farkında olmayacaktım.
>
> >> > - Demek farkına vardın, seni kutlarım. Senin farkına vardığın bu durum
> >> > birçok anne ve babanın farkında olmadığı gizil, örtük ama önemli bir
> >> > tehlike!
>
> >> > - İçimde bir şükür duygusu, havluyla çocuğumu kuruladım ve giydirdim ve
> >> > artık her gün oyun oynamaya devam ettik. Zaman geçti, iki hafta sonra
> >> okul,
> >> > öğretmen veli buluşması için okula davet etti. Daha önceki veli
> >> > buluşmalarında öğretmen, "Sizin oğlunuz akıllı bir çocuk, ama ödevleri
> >> > kargacık burgacık yazıyor, dikkat etmiyor. Sınıfta arkadaşlarını
> >> rahatsız
> >> > ediyor, onları itiyor kakıyor, lütfen onunla konuşun. Ödevlerine ilgi
> >> > gösterin, sınıfta arkadaşlarını rahatsız etmesin. Ödevlerini doğru
> >> dürüst
> >> > yapsın," demişti. O nedenle öğretmen buluşmasına gitmekten
> >> çekiniyordum. Bu
> >> > davet gelince ben eşime dedim ki, hadi okuldaki buluşmaya beraber
> >> gidelim!
> >> > Yok, dedi, sen tek başına gideceksin, ben gelmeyeceğim.
>
> >> > - Eşiniz gelmek istemedi!
>
> >> > - Hayır istemedi. Ya beraber gidelim, diye ısrar ettim hayır hayır sen
> >> > yalnız gideceksin dedi. Ben yalnız gittim ve diğer veliler geldikçe sıra
> >> > bende olduğu halde sıranın arkasına geçtim, sıranın arkasına geçtim ki
> >> > başka kimse olmadan öğretmenle konuşayım, diye. Mahcup olacağımı
> >> > düşünüyordum. Her şeyin daha kötüye gittiğini düşünüyordum. En nihayet
> >> > bütün veliler öğretmenle konuşmalarını bitirip gittiler. Sıra bende!
> >> > Öğretmenin karşısına geçtim, bana baktı gülümsedi, siz ne yaptınız bu
> >> > çocuğa, dedi. Hiç cevap vermedim, önüme baktım. Lütfen söyleyin ne
> >> yaptınız
> >> > bu çocuğa, dedi. "Çok mu kötü hocam?" diye sordum. Gülümsedi, hayır,
> >> kötü
> >> > değil, dedi. "Artık sınıfta arkadaşlarını hiç rahatsız etmiyor, ödevleri
> >> > iyileşti, tam istediğim öğrenci oldu. Ne yaptınız bu çocuğa siz?"
>
> >> > - Herhalde bir baba olarak çok mutlu oldunuz?
>
> >> > - Hocam biliyor musunuz öğretmenin karşısında ağlamaya başladım.
> >> > İnanamıyordum kulağıma, içimden, vay evladım, biz sana ne yaptık şimdiye
> >> > kadar, duygusu vardı. Eve geldim, karım yüzüme baktı, gözlerim
> >> ağlamaktan
> >> > kıpkırmızı. "O kadar mı kötü?" diye sordu. Ona da cevap veremedim Hocam,
> >> > ona da cevap veremedim! Ağladım. Daha sonra anlattım. Hocam onun için
> >> sizin
> >> > elinizi öpmek istedim, teşekkür ediyorum. Benim oğlumun ve onun küçüğü
> >> > kızımın hayatını kurtardınız. Ailemin mutluluğu kurtuldu. Hakikaten bir
> >> > insanın anavatanı çocukluğuymuş. Anavatanı mutlu olan bir çocuk
> >> > çalışmasını, okulunu her şeyini bütün gücüyle yapar ve orada başarılı
> >> > olurmuş.
>
> >> > "Gel seni yeniden kucaklayayım!" dedim. Kucaklaştık.
>
> >> > "Çocuklar Gülsün diye!" yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur.
> >> > Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler
> >> mutlu
> >> > olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler.
>
> ...
>
> tamamını oku »- Alıntıyı gizle -
>
> - Alıntıyı göster -
--
Yanlış anlaşılmalara ve polemik oluşturacak durumlara meydan verecek mesajlardan kaçınalım lütfen...
EKLEDİĞİNİZ RESİMLERİN BOYUTLARINA LÜTFEN DİKKAT EDİNİZ!!!...
YOLLADIĞINIZ MESAJLARA LÜTFEN KONU BAŞLIĞI YAZINIZ!!!...
http://www.facebook.com/pages/Matematik-Geometri/150709609688?ref=mf




